Teoman Matlum

Teoman Matlum


STAGFLASYON RİSKİ

13 Eylül 2018 - 00:58 - Güncelleme: 28 Nisan 2020 - 09:29

Terminolojik olarak Stagflasyon, resesyon ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durum olarak karşımıza çıkar. Bu durumda ekonomi negatif büyüme sergilerken (işsizlik oranı artar) fiyatlar da hızla yükselmektedir. 1970 yılında İngilizce kelimelerden oluşan stagnant (durgun) ile inflation (enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışı) kelimelerinin birleşmesinden türetilmiştir.


Resesyon ise, makro ekonomide geleneksel olarak reel gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyotta arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumudur. Ekonomide durgunluk olarak da adlandırılabilir. Uzun bir resesyon ekonomik çöküş olarak isimlendirilir.

Ülke ekonomimizin son zamanlardaki veriler kapsamında daralma sinyalleri verdiği görülmektedir. Ancak önemli olan bu daralmanın yüksek enflasyon ortamında olup olmayacağıdır ki, tablodan da görüldüğü gibi enflasyon her geçen gün artmaktadır. (Özellikle geçen günlerde Merkez Bankası'nın piyasaları rahatlatmak için 10 milyar TL ve 6 milyar dolar kaynak sunması, enflasyon artışına katkı sağlayacaktır.) Özellikle üretici fiyat endeksinin %25'leri bulduğu bir durumda zamların ardı ardına gelmesi de kaçınılmaz bir durumdur. (Değerli okurlar, bu yazımı 19 Ağustos 2018 tarihinde yazıyorum ve 3 gün önce benzin fiyatı 6,88TL. ve motorin fiyatı 6,26 TL. oldu bile. Ayrıca beyaz eşya, gıda, otomotiv, ev eşyası ve kimya vb. tüm sektör ürünlerine zamlar geldi ve önümüzdeki günlerde gelmeye devam edecek gibi gözüküyor.)

Türkiye’de 1980  yılından bugüne kadar 8 defa resesyon dönemi yaşanmıştır. (1980, 1989, 1991,1994, 1999, 2001, 2008, 2009)



GSYH YILLIK ARTIŞ ORANLARI VE DÖNEMLİK ORTALAMALAR


1980
-2,44
1990
9,26
2000
6,77
2010
9,15


1981
4,85
1991
0,72
2001
-5,59
2011
8,77


1982
3,56
1992
5,03
2002
6,16
2012
2,12


1983
4,97
1993
7,65
2003
5,26
2013
4,12


1984
6,71
1994
-4,66
2004
9,36
2014
2,90


1985
4,24
1995
7,87
2005
8,40
2015
4,00


1986
7,01
1996
7,37
2006
6,89
2016
2,50


1987
9,48
1997
7,57
2007
4,66
2017
7,40


1988
2,32
1998
2,30
2008
0,65
2018 1Q
7,40


1989
0,29
1999
-3,36
2009
-4,80
2018 2Q
4,4*


1980'ler ortalama
4,09
1990'lar ortalama
3,97
2000'ler ortalama
4,89
2010'lar ortalama
5,37


Kırmızı ile belirtilen yıllarda büyüme hızı, bir önceki yıla göre azalmıştır.


* 2018  çeyrek rakamı tahmini rakamdır.



Bu durumda şu soru sorulabilir. 2018 yılı bir kriz yılı mı? Stagflasyon ve Resesyon riski mevcut mu?

Bu soruları cevaplayabilmemiz için bazı parametrelere bakmamız gerekmektedir;

1- PMI (İmalat Sanayi Satın alma Yönetici Endeksi)

Son yayımlanan Mayıs ayına ait PMI verilerinde imalat sanayinin 50‘nin altına indiği görülmektedir. Bu değer imalat sanayinde daralma anlamına gelmektedir ki, 2016 yılı ile karşılaştırdığımızda imalat sanayi endeksinde ki azalma (42’lik bir değer), GSYH’nın %2,5’dan daha fazla büyümemesinde önemli bir etkendir.

2 – Döviz - Faiz Kıskacı

Kurdaki hareketlilik iki şekilde ekonomimizi etkilemektedir.

Birincisi, kurdaki yukarı yönlü hareketin özel sektörün döviz biçimindeki borç yükünü arttırması ve döviz borçlusu firmaların iflas riski barındırmaları. İkincisi, üretebilmek için yapılan ithalat girdi faturalarında ki artışın enflasyonu arttırması. Her iki etkinin ortak olarak yarattığı sonuç ise faiz artışı baskısının ortaya çıkmasıdır. Türkiye 2013 yılından bu yana iki kere stagflasyonist bir krizin eşiğine gelmiş ve aşabilmiştir.

Yukarıdaki grafikte, Ocak 2014 ile Ağustos 2018 arasında ABD Doları ile TL ilişkisi ve faiz oranı görülmektedir. Faiz değişimi grafiğin sol ekseninde, Dolar-TL hareketi grafiğin sağ eksendedir.

Grafikte 1, 2 ve 3 numaralardan oluşan bölgeler bulunmaktadır. 1. Bölgede faiz artışı, 2. ve 3. bölgelerde hem dolar karşısında TL.’nin değer kaybını, hem de faiz artışlarını görebiliriz.

Özellikle son günlerde ABD ile yaşanan gerginlik sonucunda artan döviz nedeniyle, hem enflasyon hem de firmalar üzerindeki borç ödeyememe riski ciddi manada artmıştır. Grafiğe dikkatlice bakıldığında benzer bir durumun 2. bölgede 2016 yılında yaşandığı görülmektedir. Bahse konu dönemde ki sıkıntı, kredi garanti fonu desteğiyle artan krediler (2017 Ekim ayında kredi genişlemesi sıfıra yaklaşmıştı) ve uluslararası piyasadaki olumlu hava ile ülkeye giren para sayesinde aşıldı.

Son günlerde piyasada yaşanan nakit krizi, Merkez Bankamızın piyasayı fonlamasıyla bir ölçüde rahatladı. Ancak kurda yaşanan atakların sürmesi durumunda faizlerin daha da yükseleceği kaçınılmazdır. Yüksek faiz ortamında üretimin azalacağı, işsizliğin, enflasyonun ve faizlerin aynı anda artacağı bir ortamla karşı karşıya kalabiliriz.

3 – Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP)

Cari İşlemler Dengesi dışında ülkelerin döviz durumunun gösteren bir diğer gösterge UYP’dir. Bu gösterge, ülkenin yapısal döviz durumunu ortaya koyar. 2018 yılı haziran ayı sonu rakamlarına göre Türkiye’nin Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (varlık ve yükümlülük farkı) eksi 403,4 milyar dolardır. Önemli olan Net yatırım pozisyonunun (açığının) milli gelire oranıdır.  2017 yıl sonunda yüzde 42 olan UYP’nin, 2018 Haziran ayında kur hareketinden dolayı yüzde 74,5’e ulaştığı öngörülebilir. (Bu varsayım tamamen şahsıma aittir. 2017  yıl sonunda kişi başı gelir 10.597 dolar karşılığı 38.660 TL. (kur 3,64 TL.), milli gelirimiz 856 milyar dolar karşılığı yaklaşık 3.115.840.000 TL.’dir. 2018 ilk yarı yılda milli gelirimizin yaklaşık %6 büyüyeceğini öngörerek, ulaştığımız milli gelir rakamımızı bugünkü kur değerine (6,1 TL.- 19 Ağustos 2018) böldüğümüzde (%6 büyümüş milli gelir rakamı yaklaşık 3.302.790.000TL./6,1TL.) 541.441 milyar dolar milli gelire ulaşıldığı görülmektedir. 403 milyar dolar UYP’yi milli gelire böldüğümüzde çıkan sonuç ise yüzde 74,5’dir. Bu oran oldukça yüksek bir orandır.)

Değerli okurlar, yukarıdaki göstergeler, ülkemizin 2013 yılından bu yana yapısal bir kriz konjonktüründe ve ekonomik daralma eğilimde olduğunu göstermektedir. Bu noktadan sonra ekonomimizin soğuması gerekmektedir. Faiz artışı ve mali disiplin, ekonomiyi soğutmada kullanılan iki yoldur. Ancak burada sorun, ekonomik daralma ihtimalinin kurun yükseldiği ve enflasyonun artmayı sürdürdüğü bir ortamda belirmesidir. Bu da stagflasyonu işaret etmektedir.

* “Kader bir şans oyunu değil, seçim sorunudur. Beklenecek değil, elde edilecek bir şeydir.” WİLLİAM JENNİNGS BRYAN 

YORUMLAR

  • 0 Yorum