‘Geldim, gördüm, yendim!’ demi? Julius Sezar, Zela sava??nda elde etti?i zaferi Roma Senatosu’na haber veren kibir yüklü mektubunda.
Sanki zaferi tek ba??na kazanm?? gibi…
Gerçekte ‘Geldik, gördük, yendik!’ biçiminde olmal?yd? cümle; do?rusu buydu çünkü…
Sezar kurnaz bir komutan olabilir; ama elbette Zela sava??n? Roma imparatorlu?unun gözüpek sava?ç?lar? kazanm??t?.
Kime kar?? peki?
Bugün Tokat dedi?imiz kentin ‘Zile’ ilçesinde kurulu antik krall??a ve Kral Farnakes’e kar??…
Milattan önce 47 y?l?nda.
Günümüzden tam 2064 y?l önce…
***
‘Geldik, gördük, yendik!’
Sezar’?n sarf etti?i cümle kadar etkileyici gelmiyor mu kula?a, ne dersiniz?
Neredeyse iki milenyumdur ‘ben dili’ insan uygarl???n? egemenli?i alt?na alm?? gözüküyor.
Bir tür filolojik diktatörlük, sözel tahakküm…
Fakat i?in asl? öyle mi?
De?il asl?nda; ‘biz’ diyebilenlerin ba?ar?s?, ‘ben’cillerinkinden çok daha görkemli, çok çok daha ???lt?l?:
?slam’? dü?ünsenize…
‘Andolsun, Biz, gökleri, yeri ve ikisinin aras?nda bulunanlar? alt? günde yaratt?k…’
Ahkâf Suresi’ndeki bu ayette geçen ‘Biz’ sözü hiç ku?kusuz ço?ulluktan daha çok Hakk’?n tekli?ini ve yüceli?ini gösteriyor; keza bu, Arapçan?n dil özelli?inden de kaynaklan?yor. Arapçada ve ba?ka baz? dillerde azamet, yücelik ifadesi olarak bazen ki?i kendisi için birinci ço?ul ?ah?s olarak ‘Biz’ ifadesini kullanabiliyor. Özel bir durum…
Ama bir bu kadar da ‘özel ders’ ders niteli?inde insano?lu için.
Ke?ke Sezar Kur’an okuma ?ans?na sahip olabilseydi.
O zaman ‘biz dili’ kullanmay? tercih eder miydi acaba?
Bir de ?u var tabii, orijinal dilinde ya da çevirisi ile Kur’an okuyanlar?n hepsi hayatlar?na ‘biz dilini’ egemen k?lm?? ki?iler midir?
Ne dersiniz?..
***
Y?l boyu kat?ld???m ö?retmen mülakatlar?nda genç ö?retmenlerin ‘Ben…’ diye ba?layan say?s?z cümlelerini i?ittim:
‘Ben, ?u kurslara kat?ld?m…’
‘Ben, ?uralarda bulundum…’
‘Ben, ö?rencilerimi ?öyle biçimlendiririm…’
Onlarca, yüzlerce kez i?itti?im cümleler.
Ve sonra biri geldi, dört y?l önce e?itim fakültesi bitirmi? gencecik bir ö?retmen…
‘Biz, üniversitede ?unu ö?renmi?tik…’ dedi.
‘Bizim okulda ?u, ço?u zaman ?öyle yap?l?rd?…’ dedi.
‘Ö?rencilerimle ?unu ba?armay? denedik…’ diye ekledi…
‘Niye böyle ki?’ diye dü?ündüm, nedenini sordum.
?a??rd? genç ö?retmen:
‘Aksi olabilir mi? Onca ?eyi ben, bir ba??ma nas?l yapabilirdim ki?..’ diye m?r?ldand?.
‘??te bu!’ dedim…
O an, ünlü ‘Danny-Kruger Sendromu’ geldi akl?ma.
‘Kulaklar?n ç?nlas?n Sevgili a?abeyim, pîrim Haluk Çelik’ diye geçirdim içimden:
‘Bilgi, bazen özgüven erozyonu do?uruyor insanda.’
Ya da d??ar?dan bak?ld???nda öyle görünüyor; ama gerçekten bilgi sahibi olanlar?n beyninde asl?nda ‘Ben tamamlanm?? de?ilim, eksi?im daha…’ fikri deviniyor hakl? olarak. Bu ‘yüksek kaliteli özele?tiri’, cereyan etti?i beyinde ileri at?lmak, yeni sorumluluklar üstlenmek, hatta hak edilmi? terfi tekliflerini kabul etmek konusunda bile tereddüt do?uyor:
Ben mi?
Bu iltifata gerçekten lây?k m?y?m?
Evet, bu do?ru:
Hepimiz eksi?iz!
Tamamlanm??, mutmâin ve mükemmel olan?m?z zaten yok!
??te bu yüzdendir ki ‘ben’den çok ‘biz’ olarak de?er kazan?p güçlenebiliyoruz. ‘Ben’ diyenden çok ‘biz’ diyebilene hayranl?k duyuyoruz asl?nda.
Onun yan?nda, onun emrinde, onun himayesinde, onun kanatlar?n?n alt?nda ya da ne bileyim i?te, onun koynunda mutlu hissediyoruz kendimizi…
‘Biz’ diyebilmek…
Keza; öyle diyenin duyan? olmak; bu uzla??y?, bütünle?meyi, bar?? ve esenlik bildirisini i?itmek; üç harfe, bir sözcü?e bütün bir hikâyeyi s??d?rabilmek…
Hakikaten harika ?ey!
YORUMLAR