TRILEMMA ( İMKANSIZ ÜÇLÜ HİPOTEZİ)

Teoman Matlum
ABONE OL

1960’lı yıllarda Mundell ve Fleming tarafından yapılan çalışmalara dayanan imkansız üçlü hipotezi, bir ekonomide sabit kur rejimi, serbest sermaye hareketliliği ve bağımsız para politikasının birlikte uygulanamayacağını ifade etmektedir. Ekonomi yönetimlerinin potansiyel avantajlar sağlayan üç hedefi bulunmaktadır;


Kur istikrarı: Kurlarda aşırı dalgalanma yabancı yatırımcılar açısından risk oluşturacağı için istikrarlı bir kur, yabancı yatırımlarının ülkeye gelmesini desteklemektedir.
Sermaye hareketlerinin serbestliği: Sermaye hareketleri üzerinde kontrol ve yaptırımların kaldırılması/azaltılması yabancı sermayenin ülkeye girişini arttıracak ve dolayısıyla etkin kaynak dağılımını sağlayacaktır.
Bağımsız para politikası: Temelde para politikası ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikranın sağlanması gibi hedeflere ulaşabilmek adına alınan kararlar bütününü ifade eder ve genellikle merkez bankalarınca yürütülür. Ülkemizde de para politikasının uygulanmasından sorumlu kuruluş Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıdır(TCMB). Fakat TCMB’nın temel amacı ekonomik büyüme ve istihdam artışını sağlamaktan ziyade, fiyat istikrarını (enflasyon) sağlamak olarak bilinir. Merkez bankasının başlıca para politikası araçları olan açık piyasa işlemleri (faiz hareketleri), reeskont politikası veya mevduat munzam karşılığı politikasını kullanarak para ve kredi hacmini değiştirmeyi hedefler.

Her üç hedef, ekonomik hedeflere ulaşmada önemli yer tutmaktadır. Ancak, imkansız üçlü hipotezine göre bu üç hedeften sadece ikisi uygulanabilir. Başka bir deyişle, aynı anda sermaye hareketleri, döviz kuru ve faizler denetlenemez.

Görüleceği üzere üçgenin iki köşesi seçilebilir ve bu durum üçüncü köşede belirtilen enstrümanın kontrolünden vazgeçilmesi anlamına gelmektedir. Örnek olarak, para politikası oluşturmada etkin ve kurlarda istikrarı öncelikli amaç olarak belirliyorsak, sermaye hareketleri serbestliğinden vazgeçmeliyiz. (sermayekontrolü). Ya da bağımsız para politikası uygulaması ve sermaye hareketliliğinin tam serbest olmasını istiyorsak, kur istikrarı amacımızdan vaz geçmek zorundayız (dalgalı kur sistemi). Aynı şekilde tam sermaye haraketliliği uygulaması ve sabit kur rejimi tercihi ile bağımsız para politikası uygulamalarından feragat edebiliriz (para kurulu).



Yukarıda verdiğim bilgiler ışığında ülkemizdeki duruma bir göz atalım;

Ülkemizde sermaye serbestçe dolaşabilmekte, ekonomimize giriş-çıkış yapabilmektedir. Özellikle yatırım-işsizlik-ekonomik büyüme üçgeninde buna oldukça ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Hem döviz kurları, hem de faizler piyasada serbestçe belirleniyor gibi gözükmekle birlikte, kamu bankaları aracılığıyla kurları baskılamak, çeşitli yönlendirmelerle faizleri aşağı çekmek için müdahaleler yapıldığı bir gerçektir. Dolayısıyla hipoteze göre sermayenin serbestçe dolaştığı bir durumda, hem döviz kurunun, hem de faizlerin denetim altında tutulmaya çalışıldığı görülmektedir.



Sonuç olarak;



20 Mart 2019
Enflasyon %
MB Faizi %
5 Yıllık CDS Primi (Baz puan)
TCMB Net Döviz Rezervi (Milyon USD)


Türkiye (TL)
19,67
24,00
381
21,8



CreditDefault Swap (CDS), (Kredi Temerrüt Sigorta Primi), bir alacaklının, üçüncü bir kişiye belli bir ücret ödeyerek alacağını garantilemesidir. Ülkeler için hesaplanan her 100 CDS baz puanı için %1 oranında bir maliyet söz konusudur. Dolayısıyla CDS primi yüksek ülkeler ve ülke içerisindeki kurumlar borçlanma ihtiyaçlarını karşılamak için daha yüksek maliyetlere katlanmak durumundadırlar.



Dışarıda dövizin azaldığı bir dönemde bizim rezervlerimiz azalıyorsa, döviz kuru yükselmeye devam eder. Merkez Bankası da artışın hızını dizginleyebilmek için rezervlerinden döviz satışı yapabilir, ancak bununda bir sınırı vardır. Özellikle erime hızlanır ve yabancıları endişelendirecek seviyelere gelirse, bu işlemi daha fazla yapamaz. Ya da faizleri arttırabilir ve talep TL.’ye kayar. Her ikisini denetim altına almak istiyorsanız sermayenin dolaşımını kontrol altına alabilirsiniz ki, Dünya’da para sıkışıklığı ve ülkemizden son 1,5 ayda 1,2 milyar dolar sermaye çıkışı olduğu bir dönemde çokta gerçekçi olmasa gerek.



Ekonomi bilim işidir.