NE KAYBETTİK Kİ?

Saadet Gül Göksu
ABONE OL

Geçmişin izlerini silmek kolay değildir. İnsanoğlu yaşarken biriktirir, tıpkı evren gibi... ve bu birikimdir, bizi biz yapan. Geçtikçe zaman, geride bir dolu acı, pişmanlık, sevinç, hüzün, coşku... Hepsi yüreğin kendisine ait yerinde birikir. Birikirken öylece durmazlar orada. Her yeni adımın mantığını tutar ellerinde. Duygusal birikimlerimiz mantığımızı yönetir.

Öyle anlar yaşarız ki tamamen akılcı kararlar verdiğimizi düşünürüz. Öyle ya, tecrübe denilen illet, illet diyorum çünkü edinilmesi için yaşadıklarımız düşünülürse hayatımızı allak bullak eden bir dizi talihsizlik, hayal kırıklıklarımız, acılarımız, attığımız her yeni adımda dev bir ekranda gösterir yüzünü. Ve geçmişin tüm izleri girer devreye... Tecrübeli olmak çok da iyi bir şey değildir hani.. Uzanacaksa eliniz birine tutar elinizden, dermansanız bir yaraya ilaçsanız mecalsiz bırakır, nefes olacaksınız soluksuz kalmış bir dosta çöker gırtlağınıza, yüreğiniz akacaksa bir yüreğe örer kabuklarınızı. Böylesine bir illettir işte tecrübe dediğimiz şey. Edindikçe insanlığımızdan uzaklaştıran.

Karşı durmak mümkün müdür?

Sanmam.. Çünkü zaman denilen kavram dişlerimizi söke söke, ölümcül yumruklarla, darmaduman ederek öğretir bildiklerini. Evrenin tecrübesi de böyle işler işte. İstesek de istemesek de öğrenmek dışında seçeneğimiz yoktur. İşin kötü tarafı nedir, biliyor musunuz? Bu kazanımları ki kazanmak mı kaybetmek mi tartışılır, kontrol etmek mümkün değildir. Büyük bir endişe yüküdür aslında baştan sona. Beyin kaydeder, yürek biriktirir ve benzer durumlar yaşandığında içinizdeki seslerini yükseltirler. Beyin daha reeldir ama yürek rahat vermez ki. Bir o, bir öbürü derken karışmış bir ruh, beden geçmişin izleri eşliğinde döngüsünü sürdürür. Geçmişin izleri öyle üzerimizdedir ki geleceğimiz özgür değildir. Bu izlerin tutsaklığında atılır adımlar.. Ya da geri adımlar... Başlamadan, denemeden, cesaret dahi edemeden. Haklı gerekçelerimiz vardır ama: Tecrübeliyizdir.

Bir de tecrübesine güvendiklerimiz var. Sanki her olay her duygu eş yaşanır, eşit yaşanır. Renkler bile her bedende ayrı tondadır. Sesler ayrı tonda. Acılar, coşkular, aşk, nefret büründüğü her bedende farklı titreşir. Ama bu yanılgıya da düşeriz. Eşten dosttan tecrübe ödünç alırız. İki beden büyük ya da dar gelen tecrübeler ki bu durum daha vahimdir. Üstüne uymayan bir kişiliği giyer ama kendi adımlarını atmaya çalışırsın. Öyle emanettir ki bu duruş, kendiniz bile inanamaz, tanıyamazsanız. Sonra... sonrası trajedi... Sonrası komedi. ... Sonrası hooop sepete bir tecrübe daha: Sen , sen ol tecrübesi...

Aksi mümkün değil zaten... Yaşadığın her hangi bir olumsuzluğun sendeki bedellerini yok saymak. Ama ileriye doğru giden bir hayatı geçmişin acı tatlı getirileri, doğru yanlış çıkarımlarına yedirtmek... Evet kelimenin tam anlamıyla yedirtmek... Ne kadar doğru olabilir.

Evet.. evet biriktirelim, hatırlayalım, güzel analım ya da küfredelim... Ama mazi mazide kalsın, bilsin haddini, yeniye, yenilere haksızlık etmeyelim. Geleceğin ne getireceğini bilmiyoruz, bilmeyelim, korkmayalım, tahmin etmeyelim. Etmeye çalışmayalım. Yaşayalım ve görelim... Yeni adımlar, yeni sabahlar... Güneş her sabah yeniden doğuyor. Her yıl yeniden bahar geliyor ve ağaçlar... Kurudular diye temkinle yeşermiyorlar, toprak yağmurdan kaçınmıyor.... Bırakalım geçmiş geçsin. Saralım yaralarımızı berelerimizi... Unutalım dizlerimizdeki, dirseklerimizdeki sızıyı... Görmezden gelelim yüreğimizdeki külleri.... Azat edelim tecrübe denilen illeti. O ilk halimize, saf ruhumuza dönelim.

Ya tekrar acırsak mı. Acıyalım. Ne kaybettik ki?