ANLATSAM ROMAN OLUR HAYATIM

Canan Şencan
ABONE OL

Anlatsam roman olur hayatım. Bu cümleyi yakın iletişimde bulunduğunuz, hatta tanıştığınız insanlardan bile


sıkça duyabilirsiniz. Evet her insanın anlatacağı, anlatmak istediği hayatından kesitler vardır. Her insanın farklı
yaşanmışlıkları, algılarındaki farklılıklar nedeniyle büyük ve önemli bulduğu bir çok öyküsü vardır. Bazen
anlatılanlar size çok hafif gelebilir. Kendi yaşadıklarınıza bakıp içinizde bir burukluk bile hissedebilirsiniz. Zira
sizin yaşadıklarınızın yanında karşınızdakinin size büyük bir heyecanla anlattıkları çok basit gelebilir. Bazen de
karşınızdaki kişinin anlattıklarının yanında kendi acılarınızın ne denli basit olduğunu da fark edebilmeniz
mümkündür.

Acılar, hüzünler, sevinçler, mutluluklar görecelidir. Kişiye göre değişir yani. Bununla ilgili bir hikaye vardır.
Tibet’te yaşayan bir kadın günün birinde bir tek oğlunu kaybeder. Acısı öyle derindir ki her gün, her dakika
ağlamakta ve yüreğindeki acısını bir türlü dindirememektedir. Çareyi Dalaylama’ya gitmekte bulur.
Dalaylama’ya “ hayattaki tek oğlumu kaybettim. Acım öylesine büyük ki bu acıyla daha fazla yaşayabileceğimi
sanmıyorum. Lütfen bu acımı dindirecek bir şeyler yapın” der. Dalaylama “ git ve bütün evleri dolaş. İçinde acı
yaşanmamış yedi ev bul ve o evlerden yedi çeşit baharat topla ve bana getir. Bu baharatlardan yapacağım
karışımla senin acını dindireceğim” der. Kadın bir umutla başlar ev ev, kapı kapı gezmeye. Acı görmemiş bir ev
aramaya. Ancak hangi eve girse karşısına yaşanmış acılar çıkar. Acı yaşanmamış bir ev bulamamış olarak tekrar
Dalaylama’ya gelir. “ Efendim, kendi acımdan gözlerim o kadar körelmiş ki, diğer insanların yaşadıkları acıları
göremiyormuşum. O kadar dolaştım ancak içinde acı yaşanmamış bir ev bulamadım. Çok özür diliyorum. Acı
yaşayan bir tek ben değilmişim ve başka insanların yaşadıkları acılar benim acımdan çok daha büyükmüş” der.
Bazen bizler de kendi acılarımızdan başkalarının acılarını göremeyecek kadar körleşiriz. Ve karşımızdaki insanın
ne çektiğini, ne yaşadığını bilmeden kendi acılarımızı anlatırız. Evet acılar ve hüzünler paylaştıkça azalır derler
de, karşımızdaki insana anlattığımız acılarımızın onu ne denli üzdüğünü, acıttığını, yaraladığını fark edemeyiz.
Dünya adil değildir. Her insanın tekamülü gereği yaşaması gereken acıları, sevinçleri, mutlulukları, yoklukları,
yoksunlukları vardır. Bu dünya evrimleşmemiz için, irşad olabilmemiz için geldiğimiz ve sınırlı bir ömürle
yaşadığımız bir dünyadır. Hepimiz tekamülümüz gereği yaşamamız gerekeni yaşarız. Önemli olan yaşananlardan
çıkarabileceğimiz derslerdir. Öğrenmemiz gerekenleri bir an önce öğrenmek ve evrim basamaklarından rahat ve
emin adımlarla çıkmamızı sağlar. Öğrenemezsek aynı şeyleri tekrar tekrar öğrenene kadar yaşarız.
Dünyevi kazanımların evrim boyutunda bir kıymeti yoktur. Ancak bazı konularda eksiklerimizi tamamlamamız
için araçtır. Önemli olan ruhsal tekamülümüzü tamamlayabilmemizi sağlayacak insani görevlerimizi yerine
getirebilmemizdir. Sabırlı, hoş görülü, sevecen, duyarlı, ilgili, yardımsever birer insan olmak dünyevi
kazanımların çok ötesinde anlam ve değer taşır.

Neye sahip olursak olalım, ister zengin, ister kariyer sahibi, hatırlı kişi, önemli kişi vs. insani erdemlerden
uzaksak tekamül konusunda sınıfta kalırız. Bu gün kariyerimiz vardır ama yarın olmayabilir. Bu gün çok güzel
ya da çok yakışıklı olabiliriz ama yaş aldıkça bunlar da gelip geçecektir. Zenginlik bir anda yok olabilecek,
saygınlığımız yerle yeksan olabilecektir. Ancak iyi insan olduğumuz sürece her nerede olursak olalım, statümüz
ne olursa olsun sevilen, aranan insan olarak toplum içinde varlığımızı sürdürebilir, dünyadan ayrıldığımızda bile
geride bir hoş seda bırakabiliriz.

Sevgiyle ve dostça kalın. Kendinize ve keyfinize iyi bakın.