Ölüm ve Sonrası - "Herşeyi Yaratan Allah'tır"

Şükrü Boz
ABONE OL

Yaratma: Yoktan var etme manasınadır. (1) 

Yoktan vâr etme gücüne sahip olan da sadece Allahü Teâlâ'dır. Allah'tan başka hiçbir varlık yaratma (yoktan var etme) gücüne sahip değildir. Yaratma gücüne sadece Allahü Teâlâ sahip olduğu için her hangi bir kimsenin yarattım, yarattık demesi iman açısından çok tehlikelidir. 

İnsanları, cinni, bütün âlemleri yaratan (yoktan vâr eden) ve insanlara en güzel bir biçim veren Allahü Teâlâ'dır. Bu husustaki ayet-i kerimelerden bazıları şunlardır. 
0 öyle Allah ki, yaratandır, yaratıklarını şekillendirendir. (2) 

Andolsun insanı biz yarattık. (3) 

Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. (4) 

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten (Ademden) yaratan ve ondan da eşini (Havva'yı) yaratıp, ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden korkun. (5) 

Allahü Teâlâ insanların neyden ve nasıl yaratıldığını da şöyle bildiriyor:
Allah sizi topraktan sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. (6) 

Sizi topraktan, sonra meniden, sonra bir kan pıhtısından yaratan, sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonrada ihtiyarlamanız için sizi yaşatan O’dur. (7) 

Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphe ediyorsanız, kuşkusuz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (erkek menisinden) sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hılkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Bütün bunlar, size (nihaî durumu) açıklamaya yöneliktir. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutar, sonra sizi bebek olarak çıkarırız. Böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. İçinizden kimi vefat eder, kimi de ömrünün en verimsiz çağına kadar götürülür. Ta ki, çok şey bilirken bir şey bilmez olsun. (8) 

Andolsun biz insanı çamurdan, bir özden yarattık. Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (meni) haline getirdik. Sonra nutfeyi bir aleka (kan pıhtısı) yaptık. Alekayı müdğaya (et parçasına)  çavirdik. Müdğayı da kemiklere döndürdük. Kemikleri etle kapladık. Sonunda onu (ruh üfleyerek) başka bir yaratık olarak meydana getirdik. (9) 

Gerçekten Allahü Teâlâ insanı molekülleri aynı olan meniden et, kemik, kan, deri ve saç gibi farklı özellik ve nitelikte pek çok şeyleri kademeli olarak yaratmış. Sonra bunlardan oluşan organlardan her birine olağanüstü bir yapı kazandırarak işitme, görme, dokunma, yürüme, tat ve koku alma gibi görevler vermiştir. Bu durum Allahü Teâlâ'nın ilahlığını ve kudretinin kemal derecede olduğunu ortaya koymaktadır.

Bütün yaratıkların içinde en güzel bir biçimde yaratılan insan, dünyada ebedi olarak kalmayacağını, dünya hayatının çok kısa ve fani olduğunu, bir gün gelip öleceğini ve Allah’a hesap vereceğini unutmamalı. Hz, Peygamberimiz dünyada ne kadar yaşandığı hakkında bir misal verip şöyle buyuruyor:

Benim dünya ile herhangi bir alışverişim yoktur. Ben ve dünya ancak bir ağacın altında gölgelenen, sonrada binitine binip yoluna devam eden bir yolcu gibidir. (10) 

İnsanların ve cinlerin yaratılmasının gayesi:

İnsan ve cinlerin yaratılmasının gayesini Allahü Teâlâ şöyle bildiriyor:

Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (11) 

İbadet: Kulun, Allah’ın emir ve yasaklardan mükellef tuttuğu şeyleri eksiksiz yapmasıdır. (12) 

Kulun ibadet etmesi Allahü Teâlâ'nın kulları üzerinde olan hakkıdır. Hz: Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

Allahü Teâlâ'nın kulları üzerinde ki hakkı, onların kendisine ibadet etmeleridir ve başka hiçbir varlığı Allah’a  ortak koşmamalarıdır. (13) 

İbadet kulu Allah’a yaklaştırır ve Allah’ın o kulu sevmesine sebep olur. Hz, Peygamberimiz şöyle buyuruyor: 

Allahü Teâlâ buyurdular ki: kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli olan bir şeyle yaklaşmamıştır. Kulum bana nafilelerle yaklaşır, ben de onu severim. (14) 

Allah’ın seni sevmesini istiyorsan ibadet et. 

(1) İslam Ans: 2/313, 43/324. (2) Haşır: 24 (3) Kaf:16 (4) Tin: 4 (5) Nisa:l (6) Fatır: ll (7) Mu’min: 67. (8) Hacc: 5 (9) Mü’minun: 12-14. (10) Ruhul Beyan: 5/375 (11) Zariyat: 56. (12) Ruhul Beyan: 8/282. (13) Dini Terimler Sözlüğü: l/305. (14) Ruhul Beyan: 8/283.