ÇHD Genel Başkanı Alanya'da konuştu: Hukuk yoksa sokak var diyoruz

ABONE OL

Alanya'da konuşan ÇHD Genel Başkanı Avukat Murat Yılmaz, 'Biz çare olarak hukuk yoksa sokak var diyoruz. Bu ülkede hukuk yok ama sokaklar bizim. Ne kadar güçlü olduğumuzu 19 Mart'ta İmamoğlu tutuklandıktan sonra  İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin önlerine çekilen barikatı yıkmakla birlikte onu tüm Türkiye'ye sirayet eden bir şekilde nasıl bir şeyler yapabileceğimizi, bir şeylere hayır diyebileceğimizi sokakları doldurarak gördük' dedi. 

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Alanya Şubesi tarafından ‘Adaleti Yok Eden Hukuk’ konulu konferans düzenlendi. Alanya Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenen konferansa konuşmacı olarak İstanbul Barosu Avukatı Tora Pekin ile ÇHD Genel Başkanı Avukat Murat Yılmaz katıldılar. Konferansa CHP Alanya İlçe Başkanı Bülent Kandemir, önceki İlçe Başkanı Coşkun Karadağ, CHP İlçe Yönetim Kurulu üyeleri, Alanya Kent Konseyi Başkanı Nurhan Özcan ile avukatlar ve vatandaşlar katıldı. 



“ÇOK SÖZ SÖYLEMEK VE BÜTÜNLEŞMEK GEREKİYOR”
ÇHD’nin 50’nci kuruluş yıl dönümü nedeniyle hazırlanan video sunumunun katılımcılar ile paylaşılmasının ardından konuşan ÇHD Alanya Şube Başkanı Canel Durak, “Belki bugün içinden geçtiğimiz süreçte hukuk üzerine bir söyleşi yapmak Afrika’da kutup ayılarının sorunlarını tartışmak gibi gelebilir bazı kesimlere, zaten yok ki özetlemesi üzerinden ama mesele öyle değil. Bugün daha fazla bu alanı tutmamız gerektiğini ve bu konu üzerine çokça söz söylemek ve bütünleşmek gerektiğini düşünüyoruz” dedi. 

“BALTA İLE HAZIRLANAN İDDİANAMELER, KARARLAR VAR”
Ardından konuşan Avukat Tora Pekin de, “1980 darbesinden sonra avukatlara bugün ile o zamanı kıyasladığınız zaman ne görüyorsunuz diye soruyoruz. 1980 zamanında sistematik işkence vardı ama yargının bu kadar ayağa düştüğünü görmemiştik. O zaman sıkıyönetim
mahkemelerinde bile yasaya saygı duyan savcılar ve yargıçlar vardı diyorlar. 2025’e geldiğimizde iyice aşınmış bir tablo var. Recep Tayyip Erdoğan’la cisimleşmiş siyasi iktidarın dokunulmazlığına nasıl ulaştık? 2025 senesinde Erdoğan nasıl böyle bir dokunulmazlık içerisinde işlerini yürütür hale geldi? Gazetecilerin, yazarların, siyasetçilerin soruşturulması, hapsedilmesi bir yana en sade vatandaşların 3-5 kişilik sosyal medya yazdıkları yorumlar nedeniyle hapishaneleri doldurulması ya da davalara maruz bırakılması nasıl gerçekleşti? Pek çoğu şeyi bilerek, isteyerek yaptıklarını anlıyoruz. Dokunulmazlık zırhını çok önceden arzuladıklarını ve onun için bu taşları döşediklerini görüyoruz. TCK’nın 299. maddesi Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması. Ne Özel ne Demirel hatta Abdullah Gül zamanında kimsenin tutuklanmadığı ama ceza kanunlarında yeri olan bir suç Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması. Ne zaman ki Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu o zaman devreye girdi. 2025’te Cumhuriyet’te Musa Kart bir Erdoğan karikatürü çizdi. Erdoğan’ı kediye benzetiyor.  O zaman Erdoğan, Başbakan’dı. Buna karşı birtakım girişimleri oldu. Dava açılında Panguen’deki karikatüristler Kart ile dayanışmak için Tayyipler alemi diye bir karikatür çizdi. O zamanlar ceza davası bile açılmadı. Yargıtay hukuka uygundur. Çizerler abartıya kaçabilir dedi. 2015’e geldiğimizde ODTÜ’lü öğrenciler bu karikatürden bir pankart yaptılar ve o pankartla yürümek istedi. 4 öğrenci tutuklandı. 10 yıl önce Yargıtay’ın hukuka uygundur dediği şey sadece 10 yıl içerisinde 4 üniversitelinin tutuklanmasına kadar bir yolu açmış oldu. Siz karikatürler üzerinden 4 öğrenciyi tutuklamaya başladığınızda tüm toplumu da baskı altına almış oluyorsunuz. Onların üzerinde çok caydırıcı bir etki yaratıyorsunuz. Ben bunun tesadüfi olmadığını, yargının da bunu kendini çok fena şekilde alet ettiğini düşünüyorum. Geldiğimiz an itibarıyla 100 bin üzerinde soruşturma sayısı, on binlerce ceza davası, binlerce mahkumiyet kararı ve yüzlerce, belki de binleri geçen Cumhurbaşkanı’na hakaretten dolayı tutuklama kararları. En son 33 kişi Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği için tutukluydu. Bunun yarattığı bir zırh ve bu zırhı yaratan bir yargı sistemi. Bunu önemli bir dönemeç olarak düşünüyorum.  Fetullahçı savcı, yargıç ve emniyet mensuplarını bir milat olarak ele alabilirsiniz. Onların verdiği zararı da hala kaldırmak mümkün değil. 2025’ten 2016’ya kadar olan döneme gelene kadar sahte CD’ler ile hazırlanmış, kurgulanmış hukuk dışı iddianameler ile hazırlanmış birtakım iddianameler vardı. Şimdi balta ile hazırlanan iddianameler, kararlar var. Onu da hatırda tutmak lazım. Bugün  ne yapacağız dediğimiz zaman şimdi de başka tarikatların yargıda örgütlendiğini duyuyoruz” dedi.      

“ARTIK HİÇBİRİMİZİN HUKUKİ GÜVENLİĞİ YOK”
ÇHD Genel Başkanı Avukat Murat Yılmaz da, “Cumhuriyet kuruldu kurulalı maalesef Türkiye’deki yargı siyasal iktidarların bir baskı aracı olarak kullanılıyor ve hep onun denetiminde gelişmişti ve onun denetiminde devam etmişti. Bizim yargının kötü bit pratiği de var aynı zamanda. Özel olarak bir talimat vermenize gerek yok. Akşam başımızdaki kişi televizyonlarda ne konuşursa ya da kendi partisinin grup toplantısında veya başka bir yerde ne konuşursa sabah bekçiden Anayasa Mahkemesi Başkanı’na varıncaya kadar kendiliğinizden pozisyon alan bir yargı pratiği ile karşı karşıyayız. Yani özel olarak Erdoğan’ın, onun bürokratlarının, Adalet Bakanlığı’nın veya başka herhangi bir şekilde AK Parti’nin gidip bir yargı mensubunun aramasına gerek yok. Şunu yap demesine gerek yok. Zaten siyasal iklim bu şekilde ve başımızdakine bakıyorsak sabah biz ne yapacağımızı biliyoruz. Geçmiş dönemde, sıkıyönetim dönemlerinde, DGM dönemlerinde bu işi yapan meslektaşlarımıza sorduğumuz zaman, evet hep kötüydü ancak hiçbir zaman da bu dönemdeki kadar kötü bir duruma gelmedi. Çünkü yargının içinde çeşitli düşüncelere sahip, farklı siyasi görüşlerden gelen veya hukuk devletini geçtim, bu ülkede bir kanun devleti, kanunlar uygulansın meselesi yapan yargı mensupları vardı. Bugün o yok. Bazen şu noktaya geliyoruz. Hukuk devletini geçtik. Kanunları uygulasak, kanun devleti olsak bize yetecek ama bu da yok. Geldiğimiz nokta bu kadar vahim bir nokta. Artı herkes hukuku tartışıyor. Artık hiçbirimizin hukuki güvenliği yok. Hukuki güvenliğimiz olmadığı için ekonomik güvenliğimiz yok. İş güvenliğimiz yok. Hiçbirimizin yaşam hakkı, yaşam güvenliği yok. Bütün bu toplamda oturmuşuz hukuku konuşuyoruz.  Hangi birimiz söyleyebilir? Bir sabah kapımız çaldığında şu rahatlıkla hareket edebiliriz?  Kapım çalındı, Tora Abi ile evdeyiz. Diyelim ki polis gelmiş. Polis, Tora Abi senin için gelmiş. Tora Abi şu rahatlıkla diyebilir mi? Benim bir suçum yok. Gidelim ifademizi verelim. Ne soruyorlarsa sorsunlar, çıkıp gidelim diyebilir mi? Hayır. Tora Abi bilir ki o kapı çalınmışsa üstümüze çarpıyı koymuşlardır. Biz adımızı, soyadımızı, neyimizi açıklarsak açıklayalım, hangi soruya tatmin edici cevap verirsek verelim, bize getirdikleri iddialarla ilgili ne dersek diyelim hiçbir önemi yoktur. Çarpı konulmuştur. O çarpıya göre biz hangi aşamaya kadar gözaltında mı tutulacağız? Tutuklanacak mıyız? Dava mı açılacak? Yoksa bizi tutuklayıp içeride mi bırakacaklar meselesi. Artık biz oraya gelmişiz. Biz hepimiz bu duruma bir şekilde alıştık. Cumhurbaşkanı’na hakaret meselesinden parça parça başlayıp oradan götüren bir süreçle birlikte başlattılar ama biz de artık kanıksadık. Kanıksamak kötü. Üzülüyoruz. Öfkeli olmak zorundayız.  Bunu bize yapamamalılar. Bu kadar pervasızca bizim üzerimize gelememeliler. Bizim irademize, hukukumuza, kişiliğimize, durduğumuz siyasal pozisyona göre, bunu da geçtim, haksızlığa uğramış bir kesimin yanında yer aldığımız için bu zulme uğramamalıyız. Sonra Ekrem İmamoğlu’nu alacaklar derken birçok kişi, İmamoğlu’nu da almazlar. O kadar da olmaz tartışması yapıyoruz. Sabaha karşı bu defa İmamoğlu’nun kapısındalar. Bu defa şeye seviniyoruz ama en azından kayyum atandı. Terörden tutuklanmadı. Terör dediğimiz nedir? Kime göre, neye göre? Kim terörist? Bütün haklarını kullanan bir toplam mı terörist? Yoksa bütün haklarını kullananlara yönelik bütün baskı, kolluk kuvvetlerini kullanarak, yargıyı kullanarak yapan kesim mi? Bunu tartışmak lazım. Sonra ne yapıyoruz? Bir büyükşehir belediye başkanının veya bir siyasi parti genel başkanının tutuklanmasını da kanıksıyoruz. Bunların alayı bu iktidarın zaman içinde parça parça, alıştıra alıştıra yaptığı bir husustu. Biz buna alıştık. Biz buna alıştıysak düşünün ki Anadolu’da sokaklarda, şehirlerdeki, kasabalardaki, köylerdeki insanların bunlara alışmaması, bunlara karşı çok büyük bir karşı durması mümkün değil. Ne yapacağız? İrademizi göstereceğiz. Tek kişi de olsak. Ben her zaman hukukun daha geriden geldiğini düşünürüm. Sokak daha önde bir şeydir. Muhaliflik daha önde bir şeydir. Haklarını aramak daha önde bir şeydir. Eğer siz güçlüyseniz, bir şeye hayır diyorsanız, sokağı dolduruyorsak hukuk onun arkasından geliyor. Yoksa hukuk öncü bir çığır açıp önden giden bir şey değil.  Toplumsal muhalefetin arttığı dönemlerde bizim az önce örneklerinin tartıştığımız yargının içinde o toplumsal muhalefetten kaynaklı olarak geri adım attıklarını görüyoruz ama sokak zayıfsa, itiraz zayıfsa, biz bir şey yapmıyorsak elleri çok daha rahat şekilde hareket ediyorlar ve saldırıyorlar. Yapmayacağı şeyleri yapıyorlar bu dönemde. Onun için bizim irade koymamız lazım. Hakikaten umutsuz değiliz. Bir defa güçlüyüz. Haklıyız ve elimizden geldiğince bir şeylere itiraz ediyoruz. Bütün bu kötülüklerin, bu pervasız saldırıların karşısında yapmamız gereken de tam da bu. Biz çare olarak hukuk yoksa sokak var diyoruz. Evet bu ülkede hukuk yok ama sokaklar bizim. Hakikaten sokaklar bizim. Ne kadar güçlü olduğumuzu 19 Mart’ta İmamoğlu tutuklandıktan sonra İstanbul’da İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin önlerine çekilen barikatı yıkmakla birlikte onu tüm Türkiye’ye sirayet eden bir şekilde nasıl bir şeyler yapabileceğimizi, bir şeylere hayır diyebileceğimizi sokakları doldurarak gördük. Filan yere çağrı yapıldı. Bin kişi gelir mi acaba dediğimiz yerde on bin kişinin geldiğini gördük. Aslında tek değiliz. Aslında az değiliz. Aslında bir şeylere itiraz eden, bir şeylerin farkında olan çok küçük gruplar değiliz. Siyasi partiler ya da dernekler, STK’lar, demokratik kitle örgütleri değiliz. Çokuz, çokuz. Tek mesele biz bu karışık, kuruşuk korkuyu atmalıyız” ifadelerini kullandı.  – Erkan Uysal 
     

   
 

çağdaş hukukçular derneği canel durak murat yılmaz tora pekin